ANARKO-FEMİNİZM VE MARKSİZM-FEMİNİZM
L. Susan Brown
http://www.anarsi.org/arsiv.php?isl=oku&id=218&tip=1&ust=106
Marksizm-feminizm, bir politik hareket olarak, marksizmin, kadınların ezilmesini dikkate almak için bir dönüşüm girişiminden doğdu. Marksizm özünde, feminist bir eleştiri noktası taşımaz; sonuç olarak, feminizmi, ilk hedefi kadınlar konusunu ele almak olmayan bir teoriye eklemlemek söz konusudur. Bu eklemlenmenin sonucu, kadınların ezilmesi ve sınıf çelişkileri arasında bağlantı kurmaya yönelen teorik bir perspektif olarak marksizm-feminizmdir. Burada, kapitalizme karşı bir mücadele, seksizme karşı bir mücadeleye nazaran birincil bir öneme sahiptir. Marx tarafından ücretli erkek emeğini analiz etmek için kullanılan kavramların, kadınların evdeki çalışmalarıyla ilgili olmadığı açıktır. En büyük zihinsel yönelişler bile, değer, değişim değeri veya artık değer gibi kavramları geleneksel kadın çalışmasına uyarlamakta yetersiz kaldılar; bu kavramlar, kadınların ezilmesinin somut deneyimi üstüne bizim açımızdan pek öğretici değildir.
Carol Ehrlich, Herdi Hartmann'ın marksist-feminist anlayışına verdiği cevapta, marksist-feministlerde bir iktidar ve hâkimiyet eleştirisinin eksik olduğunu belirtiyor:
"Klitorisin kesilip alınması, kadının orgazm kapasitesini azaltır; infibulation, üretken özgürlüğü yok eder. Belli bir düzeyde, bu kaba uygulama, Hartmann'ın ataerkil sistemin hizmetindeki kadınların emek gücünü kontrol etmek amacıyla kadın cinselliğinin kontrolü şeklindeki (marksist-feminist) analizi ile açıklanabilir. Fakat ortada başka bir sorun daha var: böyle bir acı vermek, genellikle bunu izleyen ciddi fiziksel rahatsızlıklara yol açmak olayı, cinsel zevk ve kendi cinselliğini kontrol etmek açısından insani hakkının yok edilmesi, bu olayı başka kadınlar üstünde gerçekleştirmek için kadınların kullanılması (bazı kültürlerde) -bütün bunlar, açık bir fiziksel ve psikolojik hâkimiyettir. Kadınların buna neden karşı çıkmadıkları, vücutları üzerindeki bu şiddet uygulamasını neden reddetmedikleri, böyle bir uygulamaya bizzat katılarak suç ortağı olmayı neden reddetmedikleri sorulabilir. En uç, en patolojik biçimi içinde bu uygulamalar, iktidar ilişkilerini yansıtır. Bir seks, bir sınıf veya bir ırk tarafından diğerine uygulanan bütün şiddet biçimleri gibi, gelenek haline getirilmiş ve kültürel olarak tolere edilen bu uygulamalar da hiyerarşi ve otorite tarafından yürütülür. İktidar ilişkilerinin varlığının sürmesine izin vermeyecek örgütlenme biçimleri oluşturmadığımız sürece, bunlar yok olmayacaktır (13)"
Marksizm-feminizm, iktidarın ve hâkimiyet ilişkilerinin kendisini eleştirmez, fakat hâkimiyetin özel biçimi olan kapitalizm üzerinde yoğunlaşma eğilimindedir. Marksizmin tersine anarşizm, hâkimiyet ilişkileri eleştirisiyle, temel bir ataerkillik eleştirisi oluşturur. Feminizmin anarşizme eklemlenmesine gerek yoktur, çünkü onun bütünleyici bir parçasıdır. Anarşizm, gerek erkeklerin kadınlar üzerindeki, gerek devletin, yönettiği insanlar üzerindeki olsun, bütün hâkimiyet biçimlerine karşı çıkar. Anarşizm için, kapitalizm döneminde erkeklerin kadınlar üzerinde uyguladığı kontrolü, bir devlet sosyalizmi ile hem erkeklerin hem kadınların devlet tarafından kontrolüne dönüştürmek, hâkimiyet biçimlerini ve sömürüyü sürdürmekten başka bir şey değildir. Gerçek anlamda bütün insanları özgürleştirmek için, toplumun daha geniş bir yeniden örgütlenmesi gereklidir: anarşizm üstünde temellenen bir devrim gereklidir.
ANARKO-FEMİNİZM VE RADİKAL FEMİNİZM
Anarko-feminizm ve radikal feminizm arasında ne fark vardır? Anarşizmin belirttiğim özelliklerinden birçoğu, bazı radikal feministler tarafından da paylaşılmaktadır: konsensüs temeline dayalı küçük grupların merkeziyetçi olmayan örgütlenmesi ve amaç ve araçların birliği, radikal feminist topluluk içinde yaygın uygulamalardandır. Peggy Kornegger'in dediği gibi, "feministler, gerek teorileri, gerek pratikleri açısından, bilmeden yıllardan beri anarşisttirler (14)". Ben bu saptamayı çok basite indirgenmiş olarak buluyorum, çünkü anarşist prensipleri olumlamayan bazı radikal feministler de vardır. Örneğin bazı radikal feministler, her türlü hâkimiyet biçiminin kökeni olarak ataerkiliğin kendisini koymaktalar, oysa anarşistler, iktidar ilişkileri konusunda daha geniş bir anlayış ortaya koymaktadırlar. "Westchester Radi-cal Feminists" grubunun üyeleri şunu ilan etmektedir: "kadının özgürleşmesi, insanın özgürleşmesine bağlı değildir ve biz, kadınların davasını, bütün diğer davaların üstüne koyuyoruz (15)." Bu açıklamayı yaparken "Westchester Radical Feminists" üyeleri, bir davalar hiyerarşisi oluşturmaktadır. Anarko-feminizm, bütün hiyerarşilere karşıdır ve hiç bir özel davayı diğerlerinin üstüne yerleştirmez. Bütün hâkimiyet biçimleri aynı derecede istenmezdir ve hakimiyete karşı mücadele birçok cepheden birden yürütülmelidir.
Bazı radikal feministler, anarşist prensiplerin uygulanmasında, kadın hareketinin temel zayıflıklarından birini görmektedirler. Örneğin Carol Hanisch için, 6O'lı yılların sonunda kadın hareketi tarafından uygulanan anti-liderlik stratejisi, bütünlüğü içinde hareketin etkisini azaltmıştı: "lider yok/herkese eşitlik" politik çizgisinin, kadın kurtuluşu hareketi üstüne olumsuz etkileri olmuştur (....) Bu çizginin temel sonucu, kadın taraftarı hareketin, politikasını kadın kitlelerine iletmeye devam etmesini önlemiştir. Aynı zamanda bu çizgi, bazılarının kişisel isteklerine hizmet etmiştir (16)."
Hanish'e göre, anti-elitist/ anti-lider strateji gerçekte hareketi etkin olmayan gruplar halinde dağıttı ve böylece "liberal" bir yöne iterek kadın hareketini radikallikten uzaklaştırdı. Hanish, merkezi olmayan bir hareketin içinde varolan gücü göremediği gibi, kendi anlayışının otoriter niteliğini de fark edemiyor. Merkezi olmayan bir hareket sızmalar açısından daha az tehlike taşır ve devletin ve diğer grupların onu kontrol etmesi daha zordur. Güçlü bir liderlik, kolayca otoriterliğe dönüşebilir ve bu da anarşistlerin yıkmaya çalıştıkları hâkimiyet ilişkilerinin yeniden üretilmesinden başka bir şey değildir. Radikal bir feminist olan Hanish, liderlik taraftarı anlayışıyla kesinlikle bir anarşist değildir.
Jane Alpert gibi diğer radikal feministler için kadınların ezilmesinin sona ermesi anaerkilliğin kurulması ile mümkündür:
"(...) Annelik Hukuku içindeki temel nokta, ailenin, kadınların algılarına göre yeniden yapılanması ve bu yeni anaerkil aile çerçevesinde toplumun yeniden yapılanmasıdır. Çünkü annelik ("motherhood", anne olma olayı, fransızcaya çevirenin notu) ekonomik sınıf, ırk veya cinsel tercihlerin sınır çizgilerini aşar, kadınların, annelik özelliklerinin gururuyla güçlü yapacakları bir toplum bu sınırların hiçbiri tarafından bölünemeyecektir (17). (J. Alpert tarafından çizilmiş)
Bu düşünce biçimi, anarşist bir bakış açısından sorun yaratmaktadır. Bir anaerkilliğin, bir ataerkililikten veya herhangi başka bir erkillikten daha iyi olacağının garantisi yoktur. Alpert, kanıtlarıyla, bütün iktidar ve hâkimiyet biçimlerine karşı çıkacağı yerde, daha iyi olduğu kabul edilen bir anaerkillikten yana tavır alıyor. Fakat krallar, kraliçeler papalar veya başkanlar söz konusu olduğunda, diğer yöneticilerin iyiliğinin tarihsel olarak pek güvenilir olmadığı ortaya çıktı. Neden kadınlar, iktidarın bozucu doğasına karşı garanti olsunlar? Alpert buna cevap vermiyor, veremiyor, çünkü o bir anarşist değil.
Sally Miller Gearhart, "Gelecek -eğer varsa- kadınlarındır" başlıklı makalesinde, anarşist olmayan radikal feminist düşüncenin belki de en tipik bir usa vurumunu geliştiriyor. Gearhart'a göre, "(....) eğer toplum, yaşamımızın her alanına hükmeden şiddet tırmanışından kurtulmak zorundaysa, toplumdaki işlerin ve özellikle erkek cinsinin yönetimini kadınların eline bırakmak gerekir (18)."
Gearhart,"(....) madalyayı tersine çevirmek, bir iktidar değişimi gerçekleştirmek, kadınların üstünlüğü ve kontrolü ideolojisini oluşturmak düşüncesiyle başlamak" (19) zorunda olduğumuzu olumlayarak sürdürmekte makalesini. Gerhart'a göre bu nasıl olacak? Erkek nüfusunun %10 oranında indirilmesi gerektiğini belirtiyor (20). Kadın üstünlüğünün bu usa vurumunun, faşizmden hiçbir farkı yoktur. Anarşizm iktidarın yıkılmasından bahseder, el değiştirmesinden değil. Hiçbir anarşist, seksüel veya başka türlü, nasıl olursa olsun bir soykırımın yanında yer alamaz.
Şurası açıktır ki bazı radikal feministlerin böyle bir anlayışa sahip olmalarına karşın, yaşamımızın bütün alanlarındaki iktidar ilişkilerinin yıkılması, radikal feminizmin özünde yer almaz. Feminizm, ancak anarşizmle bilinçli bir şekilde bütünleştiği ölçüde, bütün insanların bütün hakimiyet biçimlerinden kurtulması için bir hareket haline gelebilir.
SONUÇ
Anarşizm, bütün hâkimiyet biçimlerini yok etmeyi hedef alan politik bir felsefe ve stratejidir, insanların kendilerini ve onları çevreleyen toplumu özgürce yaratabilecekleri ve kendilerinden ve toplumdan sorumlu oldukları ön varsayımına dayanır. Hâkimiyet ilişkilerine ve kurumlarına saldırırken, anarşistler var olan sistemi temelden yıkmaktadırlar. Kendileri için de otoriter olmayan ve hiyerarşik olmayan yöntemleri benimseyerek, anarşistler baskıcı yapılanmaların özünü yok etmeye katkıda bulunmaktadırlar.
Burada savunduğum görüş, anarşizmin özü itibariyle feminist olduğu ve feminizmin zorunlu olarak anarşist olmadığıdır. Marksist-feministler, üstü kapalı bir şekilde, kadınların emeği üstündeki iktidarın erkeklerin elinden devletin eline aktarılmasının kurtuluşu sağlayacağını varsayarlar; anarşistler için ise tersine, devlet özü gereği baskıcıdır. Aynı zamanda radikal feminist ve anarşist olmak mümkün olduğu halde, bütün radikal feministler, anarşist prensipleri benimsemezler. Şöyle ki, otoriter yöntemler önerenler olduğu gibi, tanımı gereği hiyerarşik bir toplum olan anaerkil toplum kurmayı amaçlayanlar da vardır. Yalnızca anarko-feminizm, bütün hiyerarşilere ve seksist, ırkçı, sınıfçı veya devletçi bütün hakimiyet biçimlerine karşı çıkan politik bir felsefe sunmaktadır.
Burada ortaya koyduğum görüşler, bir sürece aittir ve bu süreç, hem düşünceyi hem de eylemi kapsar, bu, hiçbir zaman sona ermeyen, bir süreklilik haline dönüşen bir süreçtir. Bu dönüşme süreci içinde kendimizi yaratmaktayız. Goldman'ın dediği gibi, 'benim inandığım', bir adım adım ilerlemekten çok bir süreçtir. Sonuçlar tanrılar ve hükümetler için iyidir, insan zihni için değil (...) Özgürlük mücadelesinde, Ibsen'in iyi bir şekilde ortaya koyduğu gibi, insan karakterindeki en güçlü, en sağlam ve en değerli yanı geliştiren, özgürlüğe ulaşma olayının kendisinden çok, özgürlük için verilen mücadeledir.
Anarşizm, yalnızca organik gelişme içindeki pozitif ve yapıcı olan her şeyi boyayarak, "karanlık adımı"yla ilerleyen bir süreç değildir. Anarşizm, yıkılmakta olan bir çağın son borazanlarını çalanlara karşı en inatçı saldırılarını yönelttiği ve direndiği ölçüde daha etkili ve daha ısrarlı olan uzlaşma tanımayan bir güçtür (21)."
DİPNOTLAR:
13) Lydia Sargent in "VVomen and Revolution: A discussion of the unhappy Mariage of Maodsm and
. Feminism" adlı kitabında Carol Ehrlich, "The uhhappy Marriage of Mamcism and Feminism. Can it be Saved?" (Montreal, Black Rose Books, 1981), s. 125.
14)Kornegger, "Anarchism: The Feminist Connection", s. 31.
15) "Westchester Radical Feminists", Anne Koedt, Ellen Levine ve Anıta Rapone, "Radical Feminism" (New York: Quadrangle, 1973) s. 386.
16) Kathie/ Sarachild'in "Feminist Revolution" adlı kitabında, Carol Hanisch, "The Liberal Takover of Women's Liberation" (New Palz, New York: Redstockings, 1975) ss. 128-129.
17) Jane Alpert, "Mother Rignt: A New Feminist Theory", Cilt 11, No 2 (Ağustos 1973), s. 93.
18) Pam McAllister'in "Revveaving the web of Life: Feminism and Noviolence" adlı kitabında Sally Miller Gearhart "The Future-lf There ıs One-ls Female" (Philadelphia: New Society Publishers",s. 270.
19) Gearhart, age. s. 274.
20) Gearhart, age. s. 280-283.
21) Alix Kates Shulman'ın "Red Emma Speaks: An Emma Goldman Reader" adlı kitabında Emma Goldman, "What I Believe" (New York: Schochen Books, 1983), s. 49.
No comments:
Post a Comment